16 Ağustos 2011 Salı

Çalışan Annenin İmdat Çığlığı; I Don't Know How She Does It



Bir haftalık tatil okuma açısından verimli geçti.Yılsonu hedefim olan Moby Dick’i yanıma almadığım için okuyamadım. Moby Dick hem kalın bir kitap olduğu hem de kalın bir kağıda basıldığı için çok ağır bir kitap. O nedenle tatile götürmeye uygun değildi.

Ben de ilk olarak bir arkadaşımın korsan ve butik kitap sektörüne girerek bastırdığı ‘I Don’t Know How She Does It’ adlı kitabı okudum. Önemli bir yatırım şirketinde çalışan, milyon dolarları yöneten iki çocuk sahibi Kate Reddy'nin hikayesi anlatılan. Aslında günümüz dünyasında çalışan ve çocuklu kadınların ortak hikayesi anlatılıyor.

Hem işte büyük baskı yaşayan, hem evde her şeye yetişmeye çalışan ve tüm bunları mükemmel yapmaya çalışan günümüz kadınlarının hikayesi. Her şeyi yapamayacağını ve aslında yapması da gerekmediğini bir türlü kabul etmeyen kadınların komik ve acıklı hikayesi. Kitap son derece komik anektodlarla süslü olmasına rağmen( ki onların çok benzerlerini tüm çalışan anneler gibi ben de yaşadım) ben içim çok sıkılarak ve üzülerek okudum. Her sayfada kendimi gördüm. Daha doğrusu geçen seneki halimi gördüm.


Artık biraz daha rahatladığımı düşünüyorum. Sorumluluk, görev, hangi işlerin benim üzerime düştüğü konusunda biraz daha şüpheciyim artık. Kuzey’in öğretmeni ‘4 yaşında bir çocuk sadece elmanın ne olduğunu değil, Golden, Amasya gibi çeşitlerini de bilmeli’ dediği zaman kitapçıya koşarak elmalarla ilgili kitaplar alan ben artık kendime ‘ Gerçekten de 4 yaşında bir çocuk bunları bilmeli mi?’ diye sorabiliyorum. Ama arada hala ‘Acaba bilse iyi mi olur? diye aklıma takılmıyor da değil. Neyse, bu bile bir adım.

Kitap çok akıcı, sadece İngiliz popüler kültürüne çok gönderme yaptığı için anlamadığım yerler oldu. Tabii ki hikayede abartılan yerler, karakterler  var ama genel olarak kendilerine aynada bakmak isteyen hırslı,hem çocuk yaparım hem kariyer diyen annelerin okuması gereken bir kitap. İkisini birarada mükemmel olarak yapmak mümkün değil çünkü. Gerekli de değil.

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Moby Dick Maceram Başladı


Hedeflerimi belirledikten sonra sıra onları uygulamaya geldi. İlk olarak Moby Dick okuma  hedefimden başladım.

Pazar günü Zeynep ve Kuzey'le Palladium'a gittik. Orada fiks bir rotamız var. Mc Donalds, jetonlu oyuncaklar ve D&R.
Rotayı açmak gerekirse:

Mc Donalds: Çocuk sahibi olmadan önce 'Çocuğuma fast-food yedirmem'diyen bilmiş kadının bütün laflarını yediği mekan. 'En azından içecekleri ayran ve haftada bir yiyorlar' gibi manasız bir savunmam da var.

Jetonlu oyuncak: Çocuklar için üretilmiş en büyük para tuzaklarından biri. Rahatsız edici ışıkları ve yüksek volümlü müziğine rağmen- belki de o nedenle- bütün çocukların bayıldığı mekan. Hatta onları oradan söküp almak mümkün değil.  Buraya girip de ayrılırken çocuğu ağlamayan aileleri tebrik etmek gerek. Çocuk eğitimi konusunda kanıtlanmış bir başarıları var.

D&R: Palladium'daki tek kitapçı. Allah'tan bizimkiler kitapçı gezmeyi seviyorlar. Hatta genelde de 'Sadece tek bir şey alacağız' kuralına uyuyorlar. Fakat Zeynep'in elindeki oyuncağı kasaya vermeden kapıdan koşarak çıkması ve tabii alarm çalması, kendi çaplarında saklambaç oynayarak raf arkalarına saklanmaları ve ben onlara seslendiğimde cevap vermeyip bana kafayı yedirtmeleri gibi minik krizlerimiz de oluyor.

Bir de arada sinema girişine uğryıp gelecek çocuk filmlerine bakıyoruz. En yakın hedefimiz Şirinler filmine gitmek. Bu haftasonu geliyor.

'Asıl versiyonu okumak istediğinizden emin misiniz? '

Neyse, rotamıza sadık kaldık tabii. D&R'a gitmemizin en önemli nedeni Moby Dick'i almak. Çocuklarla beraberken raf raf gezmek çok mümkün olmadığından direk satış görevlisine sordum. O da bana lise öğrencileri için olan basitleştirilmiş versiyonu getirdi.

Asıl ve kısaltılmamış versiyonu istediğmde 'Emin misiniz? ' yüz ifadesiyle baktı ve Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkmış versiyonu getirdi.

Kazım Taşkent serisinden, Mina Urgan ve Sabahattin Eyuboğlu çevirisi, hem kapağı hem de sayfaları çok şık ve kallavi bir kitap.

Hedefe doğru ilk adımı atmıştım. Mağazanın içinde dağılmış çocukları toparladım ve kitabı, Kuzey'in istediği legoyu, Zeynep'in elinden bırakmadığı cd'yi  alarak çıktım.

'Katmanlar içinden birini seçtim'

Pazar günü sadece Mina Urgan'n yazdığı Önsöz'ü okuyabildim. Mina Hanım kitabın çok katmanlı bir yapısı olduğuna dikkat çekiyor. Yüzeysel okuyucu kitabı beyaz bir balinanın peşinde geçen macera kitabı olarak okuyabilir diyor Urgan ayrıca çok da zevk alırmış. Ama daha derinlikli bir okuyucu kitaptaki sembolizmi çözümleyebilir ve kitabın farklı katmanlarını keşfedebilirmiş.

Büyük edebiyat eserlerinin ya da genel olarak büyük sanat eserlerinin en önemli özellikleri de bu aslında.Herkesin meşrebine göre içinde bir şeyler bulması.



Fakat tabii bu durum hemen aklıma Umberto Eco'nun 'Gülün Adı' ile yaşadığım deneyimi getirdi. Üniversitedeyken bu kitabı, çok da keyif alarak okumuştum. Nefis bir polisiyeydi. Arada dinle ilgili uzun sayfaları ise atladığımı itiraf edeyim. Kim okuyacaktı o felsefi lafları!

Aynı yıl derslerden birinde 'Gülün Adı'nın lafı açıldı. Sanırım Ayhan Aktar hocanın bir dersiydi. Hoca 'Bu kitapta okuyucu birikimine göre zevk alır. Yüzeysel bir okuyucu kitabı nefis bir polisiye olarak görürken, derin bir okuyucu din- güç- siyaset bilimi açısından farklı katmanlara sahip bir kitap okur ' dedi.

Ve ben kendimin hangi kategoride olduğunu çok net anladım.

Bakalım Moby Dick'te hangi katmanda kalacağım?