2 Nisan 2012 Pazartesi

Macera Romanı Tadında Tarih Kitabı; İmparatorların Denizi


Tarihi romanlarla başlayan tarih maceram tarih kitaplarıyla devam ediyor. Tarih kitaplarının pek çoğu akademik amaçlarla yazıldığı için okumak ve anlamak çok kolay değil. Popüler tarih kitapları ise kimi zaman içi boş ve taraflı olabiliyor. Hem zevkle okunacak hem de ciddi bilgi edindiğiniz kitapları okumak ise bir taşla iki kuş vurmak gibi. Hem iyi vakit geçiriyorsunuz hem de ufkunuz açılıyor.

Roger Crowley geçen yıl keşfettiğim ve kitaplarını okumaktan müthiş zevk aldığım bir tarih yazarı. 1951 doğumlu İngiliz yazar Cambridge mezunu. Çocukluğu asker olan babası nedeniyle Malta'da geçmiş. Yunanistan ve Türkiye'de yaşamış. Akdeniz kültür ve tarihine olan derin sevgisi onu bu bölgeler hakkında yazmaya itmiş. Kendisi ve kitapları hakkında bilgi için sitesine bakabilirsiniz.

Crowley'in en büyük özelliği hem Avrupa hem de Osmanlı tarih yazarlarını okuması, iki tarafın bakış açısına yer vermesi ve olaylara tarafsız yaklaşması. Osmanlı'ya duyduğu hayranlığın son derece büyük olduğunu söyleyebilirim.



Ben ilk olarak '1453-Son Büyük Kuşatma' isimli kitabını okumuştum. Adından da anlaşılabileceği gibi İstanbul'un Fatih tarafından fethini anlatan bir tarih kitabı. Bizans, Ceneviz, Venedik ve Osmanlı kaynaklarını kullanarak yazdığı kitapta sonu bilmenize rağmen heyecan hiç eksik olmuyor. Sonu gelmiş bir imparatorluğun, hırslı ve kendini ispat etmek isteyen Osmanlı sultanı karşısındaki mücadelesini gün be gün izliyorsunuz.



Fakat ben Crowley'nin 'İmparatorların Denizi: Akdeniz ' adlı kitabını çok daha fazla beğendim.Kitapta  16. yüzyılda ; yani 'Muhteşem Yüzyıl'da Akdeniz üzerindeki büyük mücadele anlatılıyor.

Kanuni'nin Rodos seferi ile açılıyor kitap. Ardından Tunus ve Cezayir'de korsanlarla Avrupalıların mücadelesine geçiliyor. İnsan ticaretinin yoğunluğu, savaşların şiddeti, hayatın acımasızlığı çarpıyor insanı. Oruç ve Barbaros Hayrettin Paşa'ların Avrupa'ya saldığı korkuyu iliklerinizde hissediyorsunuz.

Crowley hem Batı hem de Osmanlı kaynaklarını kullanmış. Nispeten tarafsız bir yaklaşım sergilemiş. İki tarafın da çok büyük şiddet uyguladığının altını çizmiş. Ben genel olarak Crowley'nin Osmanlı hayranı olduğunu düşünüyorum. Gerçekten de yönetim ve organizasyon gücüne, istihbarat ağına hayranlık duymamak mümkün değil.

'Hiç Bir Şey Malta Kuşatması Kadar Meşhur Değildir'

Beni en çok etkileyen Malta Kuşatması bölümü oldu. Gücünün doruğundaki Osmanlı muazzam ekonomik ve lojistik gücünü kullanarak Tapınak Şövalyeleri'nin son kalesi Malta'ya sefer düzenliyor.

30 bin Osmanlı askerine karşı adada 500'ü şövalye,  üç bini asker sadece altı bin kişi var. Avrupa, Malta elden giderse Osmanlı'nın önünde durulamayacağının farkında ama bir türlü birleşip yardım gönderemiyor.

Son derece kanlı ve kıran kırana geçen kuşatma sonunda Osmanlı başarısız olur. İki tarafta da kayıp büyüktür. Son dakikada Avrupa'dan yardım gelir ve Malta kurtulur.

Malta'nın kurtuluşu Avrupa'da ilk kez Osmanlı'nın başarısız olabileceği duygusunu yaratır.Başta St. Jean Şövalyeleri'nin başı La Valetta olmak üzere kuşatmaya dair pek çok şeyin etrafında adeta mitolojik bir efsane yaratılır. Malta'da Valletta isimli yeni bir şehir kurulur.

 Voltaire ' Hiç bir şey Malta kuşatması kadar meşhur değildir' derken Avrupa için bu kuşatmanın psikolojik önemini dile getirir.

Oysa süper tarih eğitimimiz sağolsun biz Milli Tarih tornasından geçmiş olanlar hiç bir şey bilmeyiz bu kuşatma hakkında.

Kitabın devamında Preveze, İnebahtı savaşları ve Kıbrıs-Girit adalarının alınması var. Her savaş, her kuşatma kendi başına bir macera gibi. Kahramanları, gerginlikleri, acıları ve anektodları ile her biri ayrı heyecan.

Her ırktan ve dinden kahramanları var bu kitabın. Kanuni, Şarlken, Felipe güç savaşı içindeyken Andrea Doria, Barbaros, Turgut Reis kendi mücadelelerinin peşinde.

Edebi bir figür de çıkar karşımıza; Osmanlı'ya esir düşüp, kürek mahkumu olan  Cervantes İnebahtı Savaşı'nda da elini kaybeder.

Sıradan insanlar kaçırılır, köle yapılır, kürek mahkumu olarak ömür tüketirler. Hristiyanlar Müslümanlığa  döner, Müslümanlar Hristiyanlığa döner. Güç mücadelesi, şiddet, kan hiç bitmez.

Tüm bu kahramanlar arasında ise ise hep yaşayan tektir. İmparatorların denizi; Akdeniz.

16. yüzyıl sonunda Amerika'nın keşfinin etkisiyle önemi giderek azalsa da Akdeniz hep oradadır. Üstünde batan gemilerin, kaybolan canların hayaletleri dolaşmaya devam etmektedir.


Tarihseverlere kesinlikle tavsiye edeceğim, çok zevkli bir kitap. April Yayıncılık'tan Cep Kitabı versiyonunu okudum.Cihat Taşçıoğlu'nun çevirisi de son derece başarılı.

Tek eksiği Akdeniz'i ve savaşları gösteren haritaların olmaması. Belki orjinal kitapta vardır ama cep versiyonunda bulunmuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder