23 Eylül 2013 Pazartesi

Asker Doğmayanlar; Türkiye'de Vicdani Retçi Olmak



Bu kitabı okuduğumda çok sarsıldım. Pınar Öğünç'ün 14 vicdani retçi ile yaptığı röportajlardan oluşan kitabı okumadan önce sarsılacağımı biliyordum aslında ama beklentimin üzerinde bir etkisi oldu kitabın.

Militarizm okulda başlıyor

'Asker Doğmayanlar'ı okuyunca en net gördüğüm militarizmin toplumda ne kadar yaygın olduğu ve aslında farkında bile olmadan tüm yaşamımıza sirayet ettiği. Okullarda herkese verilen numaralardan, askeri törenlere benzeyen okul törenlerine , Milli Güvenlik derslerinden, öğretmen geldiğinde ayağa kalkmaya kadar sorgulamadığımız ama militarizmi günlük hayata taşıyan pek çok detay var.

Militarizme karşı olmanın en büyük nedeni tabii ki askere gitmeyi, başka bir insanı öldürmeyi istememek. Ama bir taraftan da  günlük hayatın kılcal damarlarında varolan emir-komuta ilişkisine karşı çıkmak.

Kimsenin askeri olmayanlar

Tabii ki vicdani reddin ne olduğunu biliyordum, haklarındaki davaları okumuş, kendilerini cesaretlerinden dolayı tebrik etmiştim. Ama ne kadar zor bir hayatları olduğunu, kendilerinin ve ailelerinin ne kadar büyük acılar, travmalar ve zaman zaman işkenceler yaşadıklarını bilmiyordum. Kimisi dini, kimisi insani nedenlerden dolayı emir komuta zinciri içinde ordunun bir parçası olmak istemeyen bu insanların hayatı zindana dönüyor. Ve bütün bu zorluklara rağmen inançlarından vazgeçmemeleri beni çok etkiledi. Benim okumaya dayanamadığım işkenceleri onların yaşadığını bilmek çok sarsıcı.

Kadın vicdani retçiler olduğunu da bu kitapla öğrendim. Ve T.C ordusuna katılmak istemedikleri için takdir gören Kürt'lerin PKK'ya da katılmak istemedikleri zaman gördükleri tepkiyi de bu kitapta okudum.

Toplumda şimdiye kadar sesini duyuramamış bu cesur ve yalnız insanların sesi olabildiği için gazeteci Pınar Öğünç'e çok teşekkür ederim. Okuması rahatsız edici ama ufuk açıcı bir kitap hazırlamış.





13 Eylül 2013 Cuma

Okumaya Nasıl Vakit Bulunur?

'Kitap okumaya nasıl vakit buluyorsun?'  Okuduğum kitaplarla ilgili konuştuğum zaman en çok sorulan soru bu oluyor. İstediğim kadar çok okuyamasam da okumaya nasıl vakit ayırdığımı yazayım dedim.



1) Toplu taşıma kullanın. 

Araba kullanmayı bilmediğim için toplu taşıma ve servis kullanmaya mecburum. İstanbul'da trafikte geçirdiğimiz süreyi düşününce her gün en az 40 dakikanızı okumaya ayırabilirsiniz. Mideniz bulanıyorsa ya da arabayı mutlaka sizin kullanmanız gerekiyorsa sesli kitap dinleyebilirsiniz. Türkçe'de çok seçenek olmasa da 'audible' uygulaması size zengin İngilizce seçenekler sunuyor.

2)Doğru kitabı seçin. 

Okumak bir zevk meselesi. Okuduğunuz kitap size zevk vermeli, eziyet değil. Sevdiğiniz ve o anki ruh halinize uygun kitapları seçin. Günümüz temposunda, otobüste  Savaş ve Barış'ı okumaya çalışmak çok mantıklı bir seçenek olmayabilir. Yaz tatilinin tembel öğleden sonraları klasikler için daha uygun. Çocuklar bebekken ve ben çok uykusuzken sadece chick-lit denen best-seller lay-lay kitapları okuyordum. Daha ağır bir kitabı kafam kaldırmıyordu. Ama okumak bana büyük zevk verdiği için okumaya devam ettim.

Zaten kısıtlı olan zamanınızda seveceğiniz kitabı seçmek için www.goodreads.com'dan faydalanabilirsiniz. Bir kitap hakkındaki eleştirileri okumak ve sizinle benzer zevke sahip olan kişileri takip etmek seçiminizi kolaylaştırır. 

Gerçekten hoşunuza giden bir kitap okuduğunuzda, zaten otomatik olarak okumaya daha çok zaman ayırmaya başlayacaksınız.

3) E-kitap okuyun. 

Her normal kadın gibi benim de çantamda bir sürü ıvır zıvır var. Zaten ağır olan çantamda her zaman kitap taşımak mümkün olmuyor. O nedenle iPad ya da iPhone'dan e-kitap okumak çok pratik. Kullanabileceğiniz pek çok uygulama var. iBooks'da çok sayıda ücretsiz kitap var. Ücretli kitaplar için Turkcellkitaplık ve Kobo benim en çok kullandıklarım.

4) TV seyretmeyin. 

Televizyonda seyredecek bir şey de yok zaten. Haberler yanlı, programlar saçma, diziler bayık. DVD seyretmekte fayda var tabii ama arada bir kaç gecede TV'yi kapatıp, kafanızı dinleyin.

5) Her fırsatta okuyun. 

Çocukları parka götürdüğünüzde, bankta yandaki teyzeyle konuşmak zorunda değilsiniz. Arkadaşınızı beklediğiniz cafede, saçınız boyanırken ya da otobüs durağında da kitap okuyabilirsiniz. Kitap okumak için mutlaka kesintisiz bir saatiniz olmasını beklemeyin. Her gün on beş dakika kitap okuyarak da kitap bitirebilirsiniz.

12 Eylül 2013 Perşembe

Eren Erdem'den İslam'a Devrimci Bakış; Devrim Ayetleri

Anti-Kapitalist Müslümanları ben de pek çoğumuz gibi Gezi Direnişi sırasında tanıdım. 'Abdestli Kapitalizm' tanımı, 'Mülk Allah'ındır'a büyük inançları ve ezilenlerin yanında yer almayı seçmeleri dikkatimi çekti.

Katıldıkları tartışma programlarını televizyon seyretmediğim için izlemesem de, twitterda bazılarını takibe almıştım. Takip ettiklerimden Eren Erdem'in kitabı çıktığını duyunca 'Devrim Ayetleri'ni aldım.

Devrim Ayetleri'nin alt başlığı 'Egemenlerin İslam'ı Değil, Ezilenlerin İslam'ı' kitabın içeriğini genel olarak anlatıyor. Erdem Kuran'a, ayetlere ve İslami adetlere devrimci bir bakış ve okuma getiriyor.
Benim şimdiye kadar duymadığım ve bilmediğim bir bakış açısı. Ayrıca bilmediğim pek çok dini ve tarihi bilgiyi de okudum. Mesela Cahiliye döneminin bizim bildiğimiz gibi 'cehalet dönemi' anlamına gelmediğini, Cahiliye döneminde de Hac ibadetinin yapıldığını, yine o dönemde Allah'a inanıldığını bilmiyordum.Erdem'in yazdığına göre Araplar o dönem pek çok tanrıya inanıyor ve Allah bunlardan en üstte yer alanı. Hz. Muhammed'in babasının adının Abdullah yani Allah'ın kulu olması bile o dönemdeki yaygın Allah inanışını açıklıyor.

Erdem ayetlerin yanlış çevirilerine ve farklı yorumlarına da dikkat çekiyor. Kolay okunan ama anlamak için üzerine düşünülmesi ve araştırılması gereken bir kitap. Arapça'nın çetrefilli bir dil olması ve Kuran'da çok sayıda sembol bulunması pek çok farklı okumaya imkan sağlıyor.

Kurban adetinden, çok eşliliğe, mülkiyetten, namaz kılmaya kadar doğru bildiğimiz ve kabullendiğimiz pek çok dini bilgiyi sarsıyor. Mesela; Kurban'ın hayvan kesmek anlamında olmadığını, en çok sevdiğimiz varlıktan Allah için vazgeçmek olduğunu bilmiyordum. Ya da Kuran'da haram kılınan domuzun asıl manasının sadece zenginlerin yiyebileceği yemeklerin haram kılınması anlamına geldiğini de bilmiyordum.

Ana fikir ise şu: Mülk Allah'ındır, Allah yerine paraya tapmaya başladığınız zaman yaşadığınız İslam olmaz. Çalışmadan kazanmanın , hak yemenin, çalışanı ezmenin günahı diğer her şeyden büyüktür.

Kitabın tümünü gerçekten kavrayarak okuduğumu söyleyemem. Bambaşka bir bakış ve dil söz konusu. Fakat bundan sonra bu alanda okumaya devam edeceğime eminin.