15 Ocak 2016 Cuma

Kariye Müzesi; 700 Yıllık Renkli Fotoroman


İstanbul' da görmediğim ya da tekrar görmek istediğim yerlere gezilerimiz devam ediyor. Bu hafta Betül' le,  benim için İstanbul'un en özel yerlerinden bir olan Kariye Müzesi' ne gittik.



Kariye Müzesi İstanbulluların çoğunun bilmediği bir mekan. 13. yüzyıldan kalma bir Bizans kilisesi olan bu bina İstanbul'un fethinin ardından camiye çevriliyor. Geçtiğimiz yüzyılda yapılan bir restorasyonla ile sıvaların altındaki hazineye ulaşıldı. Sıvaların altından Bizans' a ait şimdiye kadar görülen en olağanüstü mozaik ve freskler çıktı. Uzmanlara göre bu mozaikler İstanbul'un en önemli ve kapsamlı, dünyanın ise en ilginç Bizans resimleri sergisi.




Kariye Müzesi' nin çok bilinmemesinin nedenlerinden ilki,  toplum olarak Bizans mirasımızla çok ilgilenmemiz, ikincisi de Kariye' nin en çok ziyaret edilen turist rotasının biraz dışında olması. Kariye' nin biraz 'sapa' olması aslında günümüze özel bir bir durum değil. Kariye adının 'kırlık alan' anlamına gelen 'Chora' dan geldiği söyleniyor. Bizans zamanında bile surların ve yoğun kent yaşamının dışında bulunan kilise nispeten sakin bir bölgedeymiş.

Günümüzde ise Kariye Müzesi' ne ulaşmak çok kolay. Eminönü' nden Fatih' e giden herhangi bir otobüse bindiğinizde Edirnekapı durağında inmeniz yeterli. Duraktan sağa aşağı indiğinizde Kariye' ye ulaşmış oluyorsunuz. Tabelalar da yönü gösteriyor.

İnternet sitelerinde müzenin çarşamba günleri kapalı olduğu yazıyor ama aslında her gün açık. Şu anda -Ocak 2016- müzenin dışında ve içinde bir bölümünde restorasyon var ama asıl güzel mozaiklerin olduğu bölüm gezilebiliyor. Restorasyon parça parça devam ediyor.

İstanbul ya da Türkiye'de gezmeyi seviyorsanız, ilk yapmanız gereken Müzekart almak. Gerçekten hayatı kolaylaştıran ve gezi giderlerini düşüren bir uygulama. Müze girişinden kartınızı alabilirsiniz.

Kariye Müzesi ve çevresi Çelik Gülersoy döneminde Turing tarafından düzenlemiş. Müze çevresinde çay içebileceğiniz yerler var.



Kariye,  İstanbul'un Haçlı seferi nedeniyle talan edilmesinin ardından tekrar Bizans'ın İstanbul'a hakim olmasıyla yapılan bir eser. Çoğunu Türkiye' nin tanıtım filmlerinden hatırlayacağınız mozaiklere ev sahipliği yapıyor. Ben bir mozaik uzmanı değilim ama minik taşlarla canlı renkler yaratmanın, üç boyut duygusu vermenin ve kıvrımları, yüzdeki renk çeşitliliğini yaratmanın çok zor bir iş olduğunu düşünüyorum. Üstelik bu eserlerin yedi yüz yıl boyunca canlı kalabilmesi ve hala bizi etkileyebilmesi olağanüstü bir beceri.

Başlıkta renkli fotoroman dedim çünkü Hristiyanlıkta ikonaların ortaya çıkmasının en önemli nedeni dinsel hikayelerin halka anlatılabilmesi. Çok az kişinin okuma yazma bildiği toplumda ikonalar, mozaikler ve freskler dinsel öyküleri aktarmakta ve yaymakta çok etkili.



O nedenle Kariye Müzesi' ni Ortodokslar için önemli hikayelerin anlatıldığı bir tuval olarak düşünebiliriz.

Mozaikler dışında freskler ve mermer seçim ve kullanımı da çok başarılı. Bizans' ın artık güçten düştüğü bir dönemin eseri olarak Kariye Bizans sanatında da yeni bir soluğu ifade ediyor.

Müzenin küçük bir alışveriş bölümü de var. Bizans tarihi ve mozaik sanatıyla ilgili güzel kitaplar satılıyor.

Müzenin internet adresi ise; kariye.muze.gov.tr


Kariye' ye kadar geldiyseniz gezinizi Balat ve Fener' le sürdürmenizi öneririm. Kariye'den çıkıp Haliç sahiline doğru yürüdüğünüzde yol sizi doğal olarak Balat çarşısına götürecek.

Balat Osmanlı döneminde ağırlıklı olarak Yahudilerin, Fener ise Rumların yaşadığı bölgeler. Bu nedenle Balat'ta sinagoglar - açık olmasa da- bulunuyor. İki mahallenin de eski hallerinden eser yok tabii. Göçler nedeniyle Yahudi ve Rumların yerini Anadolu'dan gelenler almış. Son on beş yıldır iki bölgede de değişiklik söz konusu. Evler restore ediliyor, küçük kafeler ve dükkanlar açılıyor. Hala mahalle havasını koruyan sokaklarda her gün yeni mekanlar açılıyor. Özellikle haftasonları müthiş bir kalabalık oluyormuş.




Fener Rum Patrikhanesi ziyarete açık ve ihmal edilmemesi gereken bir yer. Patrikhane' nin az üstündeki çok etkileyici kırmızı bina ise Fener Rum Lisesi ve eski görkemli günlerin temsilcisi.




Balat civarında yemek yenecek eski-yeni pek çok yer mevcut. Biz çarşının içinde gördüğümüz Fetih İşkembe Salonu'nda yemek yedik. İşkembesi güzel, porsiyon kokoreci çok başarılıydı. İki işkembe çorbacı ve bir kokorece 22 TL verdik. Esnaf lokantaları asla hayal kırıklığına uğratmaz. Sakatat seviyorsanız kesinlikle tavsiye ederim.


İstanbul' u gezerken rehber kitaplardan faydalanmak isterseniz bir kaç önerim olabilir. Murat Belge' nin 'İstanbul Gezi Rehberi' türünün ilk örneklerinden ve hala başarılı. Murat Belge' nin çok etkilendiği ve ilham aldığı John Freely' nin 'İstanbul'u Dolaşırken' kitabını ise bulabilirseniz kaçırmayın. Gerçekten kapsamlı ve rota çizen, derinlikli bir rehber. Pan Yayınları Türkçe'ye çevirip, basmıştı ama sanırım piyasada yok. Keşke tekrar basılsa.

Saffer Emre Tonguç ve Pat Yale' in birlikte hazırladığı 'İstanbul' kitabı da bol resimli ve güzel bir rehber ama gezerken taşımak için çok ağır. O nedenle ancak evde okunuyor, çantada taşınamıyor. Umarım bir de çanta boyu yaparlar.

Gezmek güzel, okuyup gezmek daha da güzel. Okumaya ve gezmeye devam!

7 Ocak 2016 Perşembe

Gizli Bir Mücevher; Rüstem Paşa Camii


Rüstem Paşa Camii'ne hiç gittiniz mi? Newsweek dergisinin Avrupa'nın en şık camisi seçtiği, tüm dünyadan turistlerin çinilerini görmek için geldiği, Türk çiniciliğinin en güzel eserlerinin sergilendiği bu camiyi gördünüz mü?

Umarım siz görmüşsünüzdür ama düne kadar ben görmemiştim. Uzun zamandır görmek istediğim yerler arasındaydı ama çok merkezi bir yerde olmasına rağmen bir türlü fırsat bulup görememiştim.

2016 kararlarımdan biri de 'yapmak istediğim şeyleri bir an önce hayata geçirmek' olduğu için ilk olarak plana Rüstem Paşa Camii gezisini aldım.

Biti sayesinde Kanuni'ye damat olan Rüstem Paşa

Rüstem Paşa, çoğumuzun 'Muhteşem Yüzyıl'da tanıdığı Kanuni Sultan Süleyman' ın kızı Mihrimah Sultan ile evlenen, uzun zaman sadrazamlık da yapan Rüstem Paşa. Hırvat devşirmesi olduğu, zeki ve işini bilen bir devlet adamı olduğu biliniyor. Hatta rüşveti Osmanlı İmparatorluğu' na ilk sokan olduğu da hakkındaki iddialar arasında. Şahsen;  rüşvetin insan olan her yerde ve toplumda olacağına inandığım için Osmanlı'daki rüşvetin tüm sorumluluğunu Rüstem Paşa' ya yüklemeyi biraz haksızlık ve kolaycılık olarak görüyorum :)

Kesin olan bir şey var; o da Rüstem Paşa' nın şanslı biri olduğu. Nice devşirmenin içinden sıyrılıp sadrazam olmak ve devrin en kudretli sultanının kızıyla evlenebilmek sadece zeka, hırs değil şans da gerektirir mutlaka.

Rüstem Paşa' nın şansı zamanında da çokça konuşulmuş hatta beyitlere konu olmuş. Mihrimah Sultan ile evlenmesi söz konusu olduğunda Paşa hakkında 'cüzzamlıdır' söylentisi çıkmış. Kanuni Sultan Süleyman da bu söylentiyi araştırmak için casuslarını Paşa' nın o zaman vali olarak görev yaptığı Diyarbakır' a göndermiş. Paşa' nın kıyafetleri arasında bit bulunmuş. O zamanki yaygın inanışa göre bit cüzzam hastalarına gelmezmiş. Böylece Paşa' nın biti bile işe yaramış, saraya damat olmasını sağlamış. Paşa' nın bitine de 'Kehle-i İkbal' yani 'İkbal Biti' denmiş. Anonim bir beyitte de 'Bir insan şanslı olmaya görsün, biti bile işe yarar' denmiş.

İster maaşı, ister ticari zekası ya da dedikodulara göre aldığı rüşvetler sayesinde Rüstem Paşa döneminin en zengin insanlarından biri olmuş. Bu zenginliği de Osmanlı İmparatorluğu'nun çok çeşitli yerlerine eserler yaptırarak göstermiş.

Ticaretin kalbinde, ruhani bir vaha 

Rüstem Paşa Camii Eminönü' nde, Yeni Camii' ye çok yakın bir noktada. Denizden çok rahat görünüyor . Mısır Çarşısı' nı ve Hamdi Restoranı geçtikten sonra sola dönen bir sokaktan ulaşıyorsunuz. Denizden rahat gözükmesine rağmen yaklaştıkça gözden kaybedebilirsiniz, o nedenle esnafa sormanızda fayda var.

Tahtakale, Mahmutpaşa ve Mısır Çarşısı' nın yer aldığı ve Kapalı Çarşı' ya kadar uzanan bölge Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde ticaretin kalbi olmuş. Dünyanın farklı yerlerinden gelen mallar burada satılmış. Halen de durum farklı değil. Dar sokaklarda, kaybolarak gezmenin tadı başka. Akla hayale gelmeyecek ürünler, rengarenk dükkanlarda satılıyor. Eskiye göre en önemli fark bu defa malların çoğunun tek bir ülkeden; Çin' den geliyor olması.

Rüstem Paşa Camii de kendine ait dükkan serisinin üzerine inşa edilmiş. Buradaki amaç dükkanların geliriyle caminin yaşatılması. AVM yaptırıp geliriyle camii yaşatmanın Osmanlı versiyonu diyebiliriz.

Camiye başka bir yerde görmediğim bir şekilde kapalı merdivenlerden çıkarak ulaşılıyor. Merdivenler bitince dışarıdaki koşturmacadan apayrı, huzurlu ve güzel bir avluya ulaşıyorsunuz.

Rüstem Paşa Camii bir Mimar Sinan eseri. 1561 yılında inşa edilmiş. Küçük ve mücevher kutusu görünümünde bir cami. Esas olağanüstü yanı ise içini ve dışını kaplayan Türk çinileri.


Duvarlardaki cennet yansıması; İznik çinileri

İznik çiniciliği altın dönemini 1555-1620 yılları arasında yaşamış. Tebriz'in fethinin ardından İznik'e gelen  Tebrizli çini ustaları sanatlarının sırlarını da taşımış. Türk kırmızısı efsanesi bu dönemde yaratılmış ve desen ile renk olarak çinicilik şaheserleri üretilmiş. Fakat sonra pek çok sır da ustalarıyla beraber kaybolmuş. Tam bu dönemde inşa edilen Rüstem Paşa Camii' nde de bu çinilerin en güzellerini görmek mümkün. Cennet ağaçları, laleler, geometrik desenler ve çiçeklerle cennet hissi duvarlara yansımış.






İçeride ve dışarıda onlarca farklı pano, desen ve süs var. Bunların hepsinin birbiriyle uyumu ve ortaya çıkan fevkalade aydınlık ve huzurlu mekan hissi bir dehanın eserinde olduğunuzu gösteriyor.

Çini ile yazılmış hatlar, kalem işleri, ahşap tavan işlemeleri bambaşka bir dünyaya ve çok ince bir zevke ait.



Rüstem Paşa Camii' ndeki enteresan bir çini de Kabe'yi gösteren çini.





Ünlü oryantalist ressamımız Osman Hamdi de bu çinilerin büyüsüne kapılanlardan. Bir resminde Rüstem Paşa Camii' nin girişini ve tabii ki çinilerini kendine arka plan yapmış.



Bu eserler tabii ki tarihi eser hırsızlarının da gözünden kaçmamış. Caminin içinden ve özellikle dışından pek çok çini çalınmış. Bunlardan bazıları restorasyonlarda yerine konmuş, bazılarının yerine ise banyo seramiğinden hallice çiniler yapıştırılmış.

İstanbul okumakla, gezmekle bitmeyecek bir şehir. 1700 yıldır dünyanın en önemli kentlerinden biri olmuş İstanbul adeta bitmez bir hazine. Fırsat buldukça gezmek, görmek, okumak gerek.